petshop
kurtköy escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu 2023 deneme bonusu veren siteler

Anasayfa Yazarlar Turan TOK Yazı Detayı Bu yazı 1153+ kez okundu.
Turan TOK
Köşe Yazarı
Turan TOK
 

TÜRK’ÜM DEMEK SUÇ MU?

  Bir millet ki; “Biz sizi kabileler olarak yarattık…” ferman-ı ilahisine kulak vermek sırrına ermezse, millete hayat veren can damarlarından birisini yok etmiştir… Bir millet ki; kılıcın keskin ağzı iken ülkeler fetheder, sahip olduğu ülke üzerindeki hükümranlığı vergi tahsildarlığı ölçüleri içinde kalır, oradan göçü sırtına yüklediklerinde nerede hatalar yaptığını görür… Bir millet ki; tebaam dediği, dindaşım, kardeşim dediği insanlarla 400-500 yıl birlikte olur, kültür birliğinin anahtarı olan dilini bile öğretmezse, dostluk kardeşlik temelleri nasıl kurulacak? Ne ile kurulacak! Düşünülmez, sorulmaz, sorgulanmaz! İngiliz, Fransız 30-40 yıl sömürgesi olan ülkelerde bile dilini öğretiyor, oradan ayrılmak zorunda kaldığında da dili ve kültürünü miras bırakarak orayı terk ediyor… Asırlar var ki; Türk milletine Türk’üm demek, Türklükten bahsetmek adeta yasaklanmıştır… Kendi kimliğine sahip çıkmasını bilmeyenlerin kimlikleri yok olmaya mahkûmdur. Son olarak bir vekilin Türklükten bahsetmesi, kendi partisi içindeki PKK’lı iyi arkadaşları ile dağa pikniğe çıkanları, şuur altında öz kimliklerinden dolayı Türklük ile takıntısı olanları nasıl cıyaklattı gördük! Cumhuriyetin kurucusu partiyiz demekle Cumhuriyetçi olunmuyor! Tarihi tecrübeleri ile konuşan M. Kemal diyor ki: “Bir millet asli unsurun içinden çıkan kişiler tarafından idare edilmezse yok olmak mutlak ve mukadderdir.” Türk’ün çektiği ızdırapların, felaketlerin, mağlubiyet ve mağduriyetlerin en önemli sebeplerinden biri de milli varlığını ihmal edip, ne olduğu belli olmayan insanlara fazla güvenip idareyi ele geçirmelerinden gafil oluşlarıdır. 214 sadrazamdan sadece 78’nin Türk olması manidar olsa gerektir! Osmanlı padişahlarından Osman Gazi, Genç Osman gibi bir iki padişahımız hariç diğerlerinin tamamen yabancılarla evlenmesi, Yeniçeri ağalarının, Yeniçeri ocaklarının, Büyük elçilerin kısaca bürokrasinin tamamen dönme devşirmelerin eline geçmesi ağır ağır Türk ve Türklüğün hakir görülüp horlanmasına sebep olmuştur. Türk denilince ÇOBAN ve ÇİFTÇİ akla gelmiştir. Ülkenin sefası; yönetim kadrolarını ele geçirenlerin hakkı olmuş. Ticaret, sanat, bankacılık, kuyumculuk ve eğitim kurumlarında söz sahibi olanlar onlar olmuşlardır. Ülkenin cefası; cehalet, sefalet, yokluk, fakirlik adeta Türk’ün kaderi olmuş. Türk; vergi verir, asker olur yurdu korur, çoban olur davarını sığırını otlatır; çiftçi olur tarlasını sürer. Türk; “öz vatanında gariptir, öz vatanında parya.” Bugün de, Türk’üm demenin dışında her etnik kimlikten bahsetmek demokratik bir hak olarak kabul edilir. Hatta hep sokaklara dökülüp “HEPİMİZ ERMENİYİZ” diyebilirsiniz! Biz de ismi müslüman ismi olan ne kadar da Ermeni vatandaşımız varmış deriz; geçeriz! Ama Türk ve Türklükten bahsederseniz kıyamet kopar; faşist, ırkçı, kafatasçı, imanlı, imansız lafları ortalığı toz duman eder… Türk’ün tarihini yapan, Cumhuriyetin kurucularının postunda oturup hava atan beylere bile Türk kelimesi batar… Canlarını yakar… Acıtır! Türk; bu topraklara kan verir, can verir de!... Bir türlü Türklük gurur ve şuurunu, Türklük ruhunu veremez. Türk’üm demek adeta utanılacak bir suçmuş gibi baskı altında tutulur… Osmanlı sadrazamlarından bir Ahmet Vefik Paşamız vardır. Bu Türk olmakla gurur duyan biridir. Bursa valiliği yapmıştır. Bursa da o günlerde iskân edilen göçmenler şehriydi… Paşa halkla sohbet edip, dertlerini dinlemeyi severdi! O günlerde de horlanan Türk… Ezilen Türk, mağdur ve sefil olan gene Türk’tü! Paşa bir sohbet’te bulunanlara kimliklerini sorar; herkes göğsünü gere gere, Ermeni, Yahudi, Boşnak, Arnavut diye kendini tanıtır. Sıra perişan kılıklı ihtiyara gelir; ezile büzüle: “Türk’üm Efendim” der. Bunun üzerine Paşa: “Niçin sıkılıp saklıyorsun, Türk olmak kabahat mi? Ben de Türk’üm deyince, sahi mi paşam sen de Türk müsün? Demek, Türk’ten de Paşa olurmuş deyince A. Vefik Paşanın gözleri dolar: “Paşa da kim oluyor, Türk’ten padişah olur, padişah!” der;demesine amma!.... Türk ve Türklük harem dairesinden başlayan kuşatma ile bürokrasiyi eline geçirince Türk ve Türklük de elin gâvurunun nasıl maskarası olur birlikte görelim. 13 Haziran 1878 Berlin Konferansı toplanır. Toplantıya Almanya adına Başkan Bismark, İngiltere adına Başkan Disraeli ve Dışişleri Bakanı Lord Sölisbori ile katılırken Fransa, İtalya, Avusturya, Rusya Başkanları ve Dışişleri bakanları ile yerini alırlar. Osmanlı mı? Osmanlı da; birisi Rum asıllı Nafia Nazırı( Bayındırlık ve İskan Bakanı) Aleksandr Karatodori paşa, diğeri de Alman-Hırvat dönmesi Karl Petroit, takma adı ( Mehmet Ali) Paşadır. Böyle önemli bir konferansta Osmanlı’yı temsilen delege olarak “Aleksandr Karatedori” ismi okununca salonda kahkaha tufanı kopar. Alman mizah dergileri ve gazeteleri günlerce bu konuyu işleyip, Osmanlı ile alay edip “Osmanlılar niçin delege olarak Yunan başbakanını göndermemişler” derler. Dün, haçı boynunda taşıyan “Kara Fedori” torunları mı, bugün haçı koynuna sokup görev yaparlar mı acaba tehlikeli olanlar? Ne dersiniz?
Ekleme Tarihi: 31 Ağustos 2013 - Cumartesi

TÜRK’ÜM DEMEK SUÇ MU?

 

Bir millet ki; “Biz sizi kabileler olarak yarattık…” ferman-ı ilahisine kulak vermek sırrına ermezse, millete hayat veren can damarlarından birisini yok etmiştir…

Bir millet ki; kılıcın keskin ağzı iken ülkeler fetheder, sahip olduğu ülke üzerindeki hükümranlığı vergi tahsildarlığı ölçüleri içinde kalır, oradan göçü sırtına yüklediklerinde nerede hatalar yaptığını görür…

Bir millet ki; tebaam dediği, dindaşım, kardeşim dediği insanlarla 400-500 yıl birlikte olur, kültür birliğinin anahtarı olan dilini bile öğretmezse, dostluk kardeşlik temelleri nasıl kurulacak? Ne ile kurulacak! Düşünülmez, sorulmaz, sorgulanmaz!

İngiliz, Fransız 30-40 yıl sömürgesi olan ülkelerde bile dilini öğretiyor, oradan ayrılmak zorunda kaldığında da dili ve kültürünü miras bırakarak orayı terk ediyor…

Asırlar var ki; Türk milletine Türk’üm demek, Türklükten bahsetmek adeta yasaklanmıştır… Kendi kimliğine sahip çıkmasını bilmeyenlerin kimlikleri yok olmaya mahkûmdur.

Son olarak bir vekilin Türklükten bahsetmesi, kendi partisi içindeki PKK’lı iyi arkadaşları ile dağa pikniğe çıkanları, şuur altında öz kimliklerinden dolayı Türklük ile takıntısı olanları nasıl cıyaklattı gördük! Cumhuriyetin kurucusu partiyiz demekle Cumhuriyetçi olunmuyor!

Tarihi tecrübeleri ile konuşan M. Kemal diyor ki: “Bir millet asli unsurun içinden çıkan kişiler tarafından idare edilmezse yok olmak mutlak ve mukadderdir.”

Türk’ün çektiği ızdırapların, felaketlerin, mağlubiyet ve mağduriyetlerin en önemli sebeplerinden biri de milli varlığını ihmal edip, ne olduğu belli olmayan insanlara fazla güvenip idareyi ele geçirmelerinden gafil oluşlarıdır. 214 sadrazamdan sadece 78’nin Türk olması manidar olsa gerektir!

Osmanlı padişahlarından Osman Gazi, Genç Osman gibi bir iki padişahımız hariç diğerlerinin tamamen yabancılarla evlenmesi, Yeniçeri ağalarının, Yeniçeri ocaklarının, Büyük elçilerin kısaca bürokrasinin tamamen dönme devşirmelerin eline geçmesi ağır ağır Türk ve Türklüğün hakir görülüp horlanmasına sebep olmuştur. Türk denilince ÇOBAN ve ÇİFTÇİ akla gelmiştir.

Ülkenin sefası; yönetim kadrolarını ele geçirenlerin hakkı olmuş. Ticaret, sanat, bankacılık, kuyumculuk ve eğitim kurumlarında söz sahibi olanlar onlar olmuşlardır.

Ülkenin cefası; cehalet, sefalet, yokluk, fakirlik adeta Türk’ün kaderi olmuş. Türk; vergi verir, asker olur yurdu korur, çoban olur davarını sığırını otlatır; çiftçi olur tarlasını sürer. Türk; “öz vatanında gariptir, öz vatanında parya.”

Bugün de, Türk’üm demenin dışında her etnik kimlikten bahsetmek demokratik bir hak olarak kabul edilir. Hatta hep sokaklara dökülüp “HEPİMİZ ERMENİYİZ” diyebilirsiniz! Biz de ismi müslüman ismi olan ne kadar da Ermeni vatandaşımız varmış deriz; geçeriz!

Ama Türk ve Türklükten bahsederseniz kıyamet kopar; faşist, ırkçı, kafatasçı, imanlı, imansız lafları ortalığı toz duman eder… Türk’ün tarihini yapan, Cumhuriyetin kurucularının postunda oturup hava atan beylere bile Türk kelimesi batar… Canlarını yakar… Acıtır!

Türk; bu topraklara kan verir, can verir de!... Bir türlü Türklük gurur ve şuurunu, Türklük ruhunu veremez. Türk’üm demek adeta utanılacak bir suçmuş gibi baskı altında tutulur…

Osmanlı sadrazamlarından bir Ahmet Vefik Paşamız vardır. Bu Türk olmakla gurur duyan biridir. Bursa valiliği yapmıştır. Bursa da o günlerde iskân edilen göçmenler şehriydi…

Paşa halkla sohbet edip, dertlerini dinlemeyi severdi! O günlerde de horlanan Türk… Ezilen Türk, mağdur ve sefil olan gene Türk’tü!

Paşa bir sohbet’te bulunanlara kimliklerini sorar; herkes göğsünü gere gere, Ermeni, Yahudi, Boşnak, Arnavut diye kendini tanıtır. Sıra perişan kılıklı ihtiyara gelir; ezile büzüle: “Türk’üm Efendim” der. Bunun üzerine Paşa: “Niçin sıkılıp saklıyorsun, Türk olmak kabahat mi? Ben de Türk’üm deyince, sahi mi paşam sen de Türk müsün? Demek, Türk’ten de Paşa olurmuş deyince A. Vefik Paşanın gözleri dolar: “Paşa da kim oluyor, Türk’ten padişah olur, padişah!” der;demesine amma!....

Türk ve Türklük harem dairesinden başlayan kuşatma ile bürokrasiyi eline geçirince Türk ve Türklük de elin gâvurunun nasıl maskarası olur birlikte görelim.

13 Haziran 1878 Berlin Konferansı toplanır. Toplantıya Almanya adına Başkan Bismark, İngiltere adına Başkan Disraeli ve Dışişleri Bakanı Lord Sölisbori ile katılırken Fransa, İtalya, Avusturya, Rusya Başkanları ve Dışişleri bakanları ile yerini alırlar.

Osmanlı mı? Osmanlı da; birisi Rum asıllı Nafia Nazırı( Bayındırlık ve İskan Bakanı) Aleksandr Karatodori paşa, diğeri de Alman-Hırvat dönmesi Karl Petroit, takma adı ( Mehmet Ali) Paşadır. Böyle önemli bir konferansta Osmanlı’yı temsilen delege olarak “Aleksandr Karatedori” ismi okununca salonda kahkaha tufanı kopar.

Alman mizah dergileri ve gazeteleri günlerce bu konuyu işleyip, Osmanlı ile alay edip “Osmanlılar niçin delege olarak Yunan başbakanını göndermemişler” derler.

Dün, haçı boynunda taşıyan “Kara Fedori” torunları mı, bugün haçı koynuna sokup görev yaparlar mı acaba tehlikeli olanlar? Ne dersiniz?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 19mayisgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.