Miladi 622 yılının Rebiü’l Evvel ayının başlarında vuku bulan hicret hadisesinde, 20 Eylül'de bir pazartesi günü Kuba’ya ulaşılmıştı.
Burada birkaç gün kalınmış ve ilk iş olarak da Gülsüm Bin Hedm’in hurmalarını kuruttuğu yerde bir mescid bina edilmişti. Peygamber Efendimiz(A.S) bu mescidin inşasında bir amele gibi çalışmış ve ağır taşların altına girmişti.
İslam’da kurulan bu ilk mescidden Kur’an-ı Kerim şöyle bahseder:” İlk gününden takva temeli üzerine kurulan bu mescid de namaza durmak daha evladır. Orada temizliği ve nezaheti pek seven insanlar vardır. Allah’da zaten temizlenenleri sever.”
Buradan şunu anlıyoruz ki müslümanın olduğu her yerde dininin gereği olan müesseselerin inşası şarttır.Bu müesseseler hem yeryüzünde İslam’ın semboleridir hem de dinin yaşanması için zaruridirler.
Havzı Kevser’in sahibi Efendimiz(A.S) Kuba’dan Medine’ye giderken, Beni Salim Yurdunda güneşin zevale geldiği bir esnada, Cuma Namazı’ın farz kılındığını Ashabına tebliğ ederek, burada ilk Cuma Namazı’nı kıldırmış ve çok önemli talimatları ihtiva eden, hikmeti şer’iyyesi pek büyük olan iki hutbe irad buyurmuşlardı. O iki hutbeye bu yazımızda teberrüken yer veriyoruz.
Efendimiz (A.S) evvela Allah’u Teala’ya hamdu senadan sonra” Ey mü’minler,ölmezden evvel Allah’a tevbe ediniz.” buyurmuşlardır. Bu başlangıçtan; işlere besmele, hamdele, selvele ile başlanması gerektiğini ve işin başında maddeten ve manen temiz olmanın şart olduğunu anlaşılmaktadır.
Hutbenin devamında; ”Bir mani’ sizi işgal etmezken salih ameller işleyerek Allah’a yaklaşınız. Biliniz ki, Allah şu günde, şu bulunduğum makamda, Cuma Namazı’nı üzerinize farz kılmıştır.” Şeklindeki açıklamalarında; her ibadetin bir yeri,bir yapılış şekli olduğu gibi, bir yapılış zamanının da olduğu görülmektedir.
Bu mübarek sözlerini mütakiben ”Cumayı inkar etmek ve hakkını istihfaf (hafife almak)eylemek sureti ile terk eden kimsenin Allah iki yakasını bir araya getirmesin!.. Ey nas, salığınızda Ahiretiniz için hazırlık görünüz… Bilmiş olunuz ki, kıyamet gününde Cenabı Hak bizzat diyecek ki, sana benim Peygamberim tebliğ etmedi mi? Sana mal verdim, sana lütuf ve ihsan ettim.Sen kendin için ne tedarik ettin? Dünyada iken Ahiretin için hangi hayır ve hasenatı, hangi faziletli işi yaptın?... Gerçek müslüman, dilinden ve elinden başkaları zarar görmeyen kimsedir… Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!” Buyurarak birinci hutbesini tamamlamıştır. Hutbenin bu bölümünde dinin hiçbir hususunun basite alınamayacağı ve her halükarda dinin gereğini yapmakla mükellef olduğumuz belirtilmektedir.
Bundan sonra ikinci hutbelerine şöyle devam etmiştir: ”Allah’u Teala’ya hamdu senalar olsun! O na layıkı vechile hamd eder, O’ndan yardım isterim. Nefsimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah’a sığınırız… Allah birdir, eşi benzeri yoktur.” Bu paragrafta Allah’ın varlığına ve birliğine, hamdu senanın O na ait olduğuna, sığınmanın ve yardım dilenmenin O'na olacağına vurgu yapılmıştır.
Bu buyruklarını mütakiben; ”Kelamın en güzeli Allah’ın Kitabıdır. Kimin kalbini Allah Kur’an ile tezyin ederse(süslerse)… İşte O felah bulur… Allah’ı canı gönülden seviniz. Allah’ın sevdiğini seviniz. Allah’ın kelamından ve zikrinden asla usanmayınız…Zira Allah kelamı helal ve haramı beyan eder.
Artık Allah’a ibadet ediniz. Ve O na hiçbir şeyi eş koşmayınız. O’ndan hakkı ile sakınınız.İyi işler yapınız.Sözünüz ve özünüz Allah’a doğru olsun. Aranızda Allah’ın kelamı ile sevişiniz…
Allah’ın selamı üzerinize olsun.” Buyurarak alemi aydınlatan, cihan şümül hutbelerini tamamlamışlardır.
Salatü selamlarımız O’nun, Al ve Ashabının üzerlerine, şefaatleri bizim üzerimize olsun!Amin.