Allah katından kitaplar indirilişinde ilk maksad, ilâhî mesajın anlaşılması, ikincisi yaşanmasıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’in indiriliş hikmeti de, anlaşılmak ve yaşanmaktır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ’in Kur’ân’a karşı üç önemli görevi vardır. Tebliğ, Tebyin ve Tatbik.
Tebliğ, ilâhî mesajı artırıp eksiltmeden olduğu gibi insanlara aktarmaktır.
Tebyin, Kur’ân’ı açıklamak, onun anlaşılması zor olan cihetlerini izah etmek demektir.
Tatbik ise onu yaşamaktır.
Hz. Peygamber’in “Üsve-i Hasene = model şahsiyet” oluşu, Kur’ân-ı Kerîm’i anlama ve yaşamadaki yeri ve önemi, onun tatbik göreviyle doğrudan alâkalıdır.
“De ki siz Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!” âyeti bu sırrı açıklamaktadır.
Kur’ân-ı Kerim ilâhî ferman mesabesindedir. Allah onunla kullarına namaz, oruç, zekât, hac ve diğer dinî emirlerle insanî ilişkileri ferman buyurmaktadır. Yapanlarına mükâfât, ihmâl edenlerine azâb edeceğini vaad etmektedir. İlâhî emirleri yerine getirmeden sadece okumakla iktifâ, önemlidir fakat yetersiz ve istenilen hedefe götürmeyecektir.
Kur’ân’ı süslü torbalarla yüksek mekânlarda tâzim ile saklamak, mübarek gün ve gecelerde okumak elbette güzeldir. Ama yeterli değildir.
Çünkü istenen sadece okumak değil, okumanın ötesinde anlamak ve daha yukarısında onu hayatımızın merkezine alıp ona göre konuşmak, ona göre yürümek, ona göre yemek-içmek ona göre ticaret yapmak kısacası ona göre yaşamaktır.
Müslümanın hayatında Kur’ân’ı okuyup anlama ve yaşamanın ayrı bir değeri vardır. Özellikle sekülerleşen günümüz dünyasında hayatı Kur’ân’la yaşama gayreti ayrı bir anlam ve önem kazanmaktadır.
Kur'an ne ölü bir kitaptır. Ne de ölüler kitabıdır. O dipdiri, mesajları ile bir hayat kitabıdır.
Kur’ân, doğumdan ölüme bütün hayatı kuşatan hükümler içermektedir. “Bu dünya işi, bunun Kur’ân ve dinle ne alâkası var?” diyebileceğimiz bir alan yoktur.
Çünkü Kur’ân her nefesimizin düzenleyicisidir.