deneme bonusu veren siteler deneme bonusu 2023 deneme bonusu veren siteler

sansa
sans

Fırtına Öncesi Sessizlik

Eğitim 17.03.2025 - 15:08, Güncelleme: 17.03.2025 - 15:08 11908+ kez okundu.
 

Fırtına Öncesi Sessizlik

Dünya birçok gürültüyle dolu. Sokaklar, ekranlar, kafamızın içi… Herkes bağırıyor, herkes haklı, herkes en doğrusunu biliyor. Asla birbirimizi duymuyoruz, çünkü dinlemek için değil, yanıt vermek için bekliyoruz hepimiz. Peki ya o küçük sesler? Kalabalığın, tartışmaların, savaşların, siyasi çekişmelerin arasında kaybolan, ama belki de en önemli olan o küçük sesler?
Bir anne pazarda sebzeleri tartarken çocuğuna “Bunu alamayız” diyor. O küçük ses, ekonomik krizin en yalın hali. Bir öğrenci öğretmenine “Öğrenci servisi çok pahalı, yürüyerek geliyorum” diyor. O küçük ses, eğitimdeki eşitsizliğin özeti. Bir işçi, gece yarısı eve dönerken “Yorgunum ama başka çarem yok” diyor. O küçük ses, emeğin sessiz çığlığı.   Bütün bu büyük gürültülerin arasında bu küçük sesler kayboluyor. Oysa toplumun gerçek hikâyesi burada, tamda bu noktada saklı. Büyük laflar edenlerin değil, küçük sesleriyle hayatın yükünü taşıyanların dünyası bu. Ama biz, onların fısıltılarını duyacak kadar sessizleşmeyi dahi bilmiyoruz.   Televizyonda liderler konuşuyor, sosyal medyada herkes birbirini suçluyor, tartışma programlarında kimin sesi daha yüksekse o kazanıyor. Ama sahi, tam olarak biz neyi kazanıyoruz ki? Gürültü arttıkça, gerçekler kayboluyor. Daha fazla konuşuyoruz ama daha az anlıyoruz. Daha fazla görüyoruz ama daha az fark ediyoruz.   Görmek, sadece gözlerimizin açık olması değildir. Bir çocuğun boş beslenme çantasını, bir yaşlının eczanede ilaçlarını sayarak almasını, bir işçinin mesaiye kalıp yine de geçinememesini görebiliyor muyuz? Duymak, sadece sesleri işitmek değildir. Bir öğretmenin “Bir öğrenci daha bırakıp gitmesin” diye içinden geçirdiği sessiz duasını, bir annenin çocuğuna karşı içinde büyüyen kaygısını, işsiz bir babanın sessizce yere eğdiği başını duyabiliyor muyuz?   Gerçekler çoğu zaman sessizlikte saklıdır. Gürültüyü keserseniz, onların yankısını duyabilirsiniz. Ama bunu yapmamak için adeta direniyoruz sanki. Çünkü büyük sesler daima daha çekici, daha heyecan vericidir. Skandallar, kavgalar, sansasyonlar… Ama esas mesele, o küçük seslerin fısıltılarında gizli.   Düşünün, bir toplumun refahını nasıl ölçersiniz? Büyük şirketlerin kârı, borsa endeksleri, büyüme oranları mı? Yoksa sabah okula aç giden çocukların sayısı, çöp karıştıran emeklilerin varlığı, geçim derdiyle intihar eden insanların sessizliği, tüm bunlardan dolayı mutsuz olanların isyanında mı?   Gerçek ölçüm budur aslında: Kimsenin duymadığı ama herkesin yaşadığı küçük sesler. Bizi biz yapan, vicdanımızı şekillendiren, geleceğimizi belirleyen şeylerdir bunlar. Ama biz bunları duymadan, görmeden, hissetmeden yaşamaya devam ediyoruz maalesef.   Belki de değişimin ilk adımı sessizliktir. Büyük gürültüleri bir anlığına susturup, küçük sesleri duymak. Onları anlamak, hissetmek ve gerçekten bir şeyleri değiştirmeye çabalamak.   Çok iyi biliyoruz ki, asıl devrim, büyük meydanlarda bağırarak değil, küçük sesleri duymaya çalışarak başlayacaktır.   Çünkü, Umberto Eco‘nun da dediği gibi:   “Hiçbir şey sessizlikten daha gürültülü olamaz.”
Dünya birçok gürültüyle dolu. Sokaklar, ekranlar, kafamızın içi… Herkes bağırıyor, herkes haklı, herkes en doğrusunu biliyor. Asla birbirimizi duymuyoruz, çünkü dinlemek için değil, yanıt vermek için bekliyoruz hepimiz. Peki ya o küçük sesler? Kalabalığın, tartışmaların, savaşların, siyasi çekişmelerin arasında kaybolan, ama belki de en önemli olan o küçük sesler?

Bir anne pazarda sebzeleri tartarken çocuğuna “Bunu alamayız” diyor. O küçük ses, ekonomik krizin en yalın hali. Bir öğrenci öğretmenine “Öğrenci servisi çok pahalı, yürüyerek geliyorum” diyor. O küçük ses, eğitimdeki eşitsizliğin özeti. Bir işçi, gece yarısı eve dönerken “Yorgunum ama başka çarem yok” diyor. O küçük ses, emeğin sessiz çığlığı.

 

Bütün bu büyük gürültülerin arasında bu küçük sesler kayboluyor. Oysa toplumun gerçek hikâyesi burada, tamda bu noktada saklı. Büyük laflar edenlerin değil, küçük sesleriyle hayatın yükünü taşıyanların dünyası bu. Ama biz, onların fısıltılarını duyacak kadar sessizleşmeyi dahi bilmiyoruz.

 

Televizyonda liderler konuşuyor, sosyal medyada herkes birbirini suçluyor, tartışma programlarında kimin sesi daha yüksekse o kazanıyor. Ama sahi, tam olarak biz neyi kazanıyoruz ki? Gürültü arttıkça, gerçekler kayboluyor. Daha fazla konuşuyoruz ama daha az anlıyoruz. Daha fazla görüyoruz ama daha az fark ediyoruz.

 

Görmek, sadece gözlerimizin açık olması değildir. Bir çocuğun boş beslenme çantasını, bir yaşlının eczanede ilaçlarını sayarak almasını, bir işçinin mesaiye kalıp yine de geçinememesini görebiliyor muyuz? Duymak, sadece sesleri işitmek değildir. Bir öğretmenin “Bir öğrenci daha bırakıp gitmesin” diye içinden geçirdiği sessiz duasını, bir annenin çocuğuna karşı içinde büyüyen kaygısını, işsiz bir babanın sessizce yere eğdiği başını duyabiliyor muyuz?

 

Gerçekler çoğu zaman sessizlikte saklıdır. Gürültüyü keserseniz, onların yankısını duyabilirsiniz. Ama bunu yapmamak için adeta direniyoruz sanki. Çünkü büyük sesler daima daha çekici, daha heyecan vericidir. Skandallar, kavgalar, sansasyonlar… Ama esas mesele, o küçük seslerin fısıltılarında gizli.

 

Düşünün, bir toplumun refahını nasıl ölçersiniz? Büyük şirketlerin kârı, borsa endeksleri, büyüme oranları mı? Yoksa sabah okula aç giden çocukların sayısı, çöp karıştıran emeklilerin varlığı, geçim derdiyle intihar eden insanların sessizliği, tüm bunlardan dolayı mutsuz olanların isyanında mı?

 

Gerçek ölçüm budur aslında: Kimsenin duymadığı ama herkesin yaşadığı küçük sesler. Bizi biz yapan, vicdanımızı şekillendiren, geleceğimizi belirleyen şeylerdir bunlar. Ama biz bunları duymadan, görmeden, hissetmeden yaşamaya devam ediyoruz maalesef.

 

Belki de değişimin ilk adımı sessizliktir. Büyük gürültüleri bir anlığına susturup, küçük sesleri duymak. Onları anlamak, hissetmek ve gerçekten bir şeyleri değiştirmeye çabalamak.

 

Çok iyi biliyoruz ki, asıl devrim, büyük meydanlarda bağırarak değil, küçük sesleri duymaya çalışarak başlayacaktır.

 

Çünkü, Umberto Eco‘nun da dediği gibi:

 

“Hiçbir şey sessizlikten daha gürültülü olamaz.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 19mayisgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.