Acı Kaybımız

Caddelerde ailemizle alışverişe, küçük bir gezintiye çıktığımızda yanımızdan geçenlerin ağzından bozuk cümleler duymamak için dua eder hale geldik.

Yüz yıl önce bu topraklarda yaşamış neslimiz dirilip gelse dolaşsa sokaklarımızda, gördüklerine inanamayıp kahırlarından tekrar ölmek isteyeceklerdir.

Hırsızı arsızı bir kenara koyalım, kapısına kilit vurmayan esnaflarımız vardı. Namaz vakti geldiğinde dükkânlarını Allah’a emanet ederek camiye giderler, geri döndüklerinde hiçbir şeyin eksilmediğini görürlerdi. Bereket işte, alınan satılan her şeyin bereketi o zaman vardı.

Televizyon dizileri, akıllı (!) telefonlar, internet, sosyal medya küresel bir millet oluşturmak için bütün varını yoğunu ortaya koyuyor. 80’li yıllarda evlerimize etkili bir şekilde girmeye başlayan televizyonlarda annelerimiz Brezilya dizileriyle, Dallas ve Yalan Rüzgârı gibi Amerikan dizileriyle bugüne hazırlatılmaya başlamıştı bile. Ardından renkli televizyonlar renkli dünyalar sunmaya başladılar. Sonra rengârenk canavar tüm toplumu büyüğünden küçüğüne, kadınından erkeğine kadar ağına almıştı.

Arkası yarınlarla izlemeden durmadığımız, bir önceki bölümde merak unsuru da yoğun bir şekilde işlenmiş yarım kalan olayın devamını müjde bekler gibi bekler olduk. Bu dizileri izlerken absürt kareler çıktığında - kanal sahipleri de utanmış olacağından - reklam arası verilirdi de çoluk çocuk izlerken kimsenin yüzü kızarmazdı. Zaman geçti şimdi alıştırılmış, normal hale getirilmiş olacak ki ekranlarda hiçbir kesinti yapılmadan o kareleri çoluk çocuk izletiyorlar. Kendini bilen aileler olaya müdahale edip kanalı değiştiriyor ve bunun çözümünü böyle yaparak buluyorlar. Ancak televizyonları balkondan aşağı atmayı, aslında evlere hiç sokmamayı tercih listelerine eklemeyi akıllarına bile getiremiyorlar.

Daha uzun bir yazıda daha da detaylı işleyebileceğimiz bir konuyu burada başka bir konuya geçerek kapatayım.

İnternet ve sosyal medyanın ağına düşmüş gençlerimiz hatta çocuklarımız, birilerine kendini ispatlamak için youtuber, tiktoker gibi isim verdikleri bir nesneye dönüşmek için türlü türlü şekillere giriyorlar. Eskiden çocuklardan “Büyüdüğünüzde ne olmak istiyorsunuz?” sorusuna doktor, mühendis, öğretmen gibi cevaplar alırdık. Şimdi aynı soruyu sorduğumuzda “Youtuber olacağım!” cevabını alıyoruz pek çoğundan. “Neden peki?” diye sorduğumuzda ise kolay yoldan para kazanma, çaba göstermeme, kendini ezdirmeme (!) gibi anlamlar ortaya çıkıyor. Bütün bunların altında yatan asıl sebebe ve çözüm yollarına kafa yormalıyız.

Evlerimize dönmeli ve gerçek çözümü orada arayıp bulmalıyız. Çocuklarımızı, annelerimizi yukarıda saydığım sebeplerden dolayı kültürel olarak, sosyal olarak kaybediyoruz.

Bizim evimizde öyle olmuyor diyenleri de tebrik ediyorum. Televizyondan, sosyal medyanın kötü argümanlarından kurtulabiliyor ya da korunabiliyorsak kendimize de teşekkür edelim.

Dizimizin bir sonraki bölümünde görüşmek üzere…